Çağımızın savaşları kılıçların sesinden ve topların gürültüsünden uzak bir vaziyette yaşanıyor artık. O büyük haçlı seferlerini başlatmak için dahi yollar aşmaya, derin cefalar çekmeye ihtiyaç duymuyorlar. Tek dişi kalmış canavarlar yurdundan patlatılan bir işaret fişeği harekete geçirebiliyor tüm şer güçlerini.
Tarih 1300'lerden beri yeni bir haçlı seferini yazmadı. Batı artık haçı bıraktığından mı, yoksa bu sefer kılıçlar vasıtasıyla olmadığından mı bilinmez... Evet, Batı'nın görünen yüzünde artık Hristiyanlık davası her ne kadar olmasa da; görünmeyen yüzünde o mücadelenin şuuru her daim hüküm sürüyordur muhakkak. Zahirde Batı artık Papanın değil paranın peşinden koşuyor. Devir artık ekonominin devri ve papa parayı getirmiyor. Peki ekonomi zaten elinde olan biri neden paranın peşinde koşsun derseniz asıl mesele de burada başlıyor. İşler zahirde ayrı gözükür, bâtında ayrı...
Belki de dünyayı ekonomi çağına sokan Batı, bu devre gömülmüş insanların ardında o eski şuurunu yaşatıyor. Tarihte haçlı seferlerine baktığınız zaman her ne kadar amaç kutsal topraklara yönelik de olsa, ordudaki askerlerin bir kısmının kilise tarafından cennetle müjdelenerek kandırıldığını, bir kısmınınsa şan-söhret ve ganimet arzusuyla yola çıktığını görürsünüz. İşte, tarih tekerrür mü ediyor? İnsanlığı ekonomi çağına sokan ve kitlelere "para" arzusuyla yol aldıran Batı, belki de yeni bir haçlı seferini gerçekleştiriyor...
EN BÜYÜK ENGEL: ANADOLU
Şu yıllara baktığımız zaman Haçlı Seferinin Anadolu'dan geçtiği yıllara tekabül ediyor zaman. Ve Anadolu her zaman olduğu gibi bu seferin önünde büyük bir takoz. Ortadan kaldırılması gereken bir engel... Fakat bu engeli ortadan kaldırmak adına ne silahlar ateşlenecek ne de bombalar yağacak. Ekonomi çağının savaşı da o çağa uygun olacak elbette. Buhranlar, krizler, halka yaşatılan parasal-ekonomik sorunlar...
İster en kudretli zamanında olsun, ister en düşkün vaktinde. Anadolu her zaman bir engeldir bu seferin önünde. Nehrin üstündeki köprü sarsılmaz çelikten yahut çürük bir tahtadan da olsa o nehri geçebilmek için o köprüye muhtaçsınız. İşte Anadolu da iki kıta arasında bir köprü vazifesi görüyor. Ve bu seferin nihayete ermesi için bu köprüyü geçmeleri şart!
Her ne kadar farkında olsak ya da olmasak da tarihin yazacağı savaşlardan birini yaşıyoruz. Türkiye, bu seferin önünde destansı bir "son kale" mücadelesi veriyor. Savaş dertsiz ve sorunsuz olmaz elbette. Bu savaşın da muhakkak peşinde getirdiği sorunları olacaktır. Fakat her ne olursa olsun ki hiçbir sorun bu savaşı terk etmeye dair bir neden olamaz.
SAFLARI TERK EDENLER
"Ekonomik sorunlar" nedeniyle ülkesini terk eden insanlarımız belki de refah seviyesini yükseltme açısından bakarak normal bir durum olarak görüyor bunu. Fakat bir savaşın içinde kim refah arar ki? Kanla canla mücadelelerin verildiği meydandır savaş. Bu savaşta muzaffer olmak uğruna verilmeye hazır canlar dahi gözden çıkarılırken kim refah ister ya da istemeye yüz bulabilir?
Bu "terk ediş"e yalnızca yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla bakılamaz. Bu bir bakıma safları terk etmektir. Mağlup olursak o mağlubiyeti de birlikte yaşarız, muzaffer olursak zaferi beraber tadarız diyebilen mücahidler gerekir bu vatana...
Siz hiç Haçlı Orduları Selçuklu'nun kapısına dayandığı ve devletin direnmeye gücü kalmadığı vakit "Benim refahım ayaklar altında" diyerek kendi boğazına hançer dayayan o Haçlılar'ın yurduna göç eden bir "halk" tasavvur edebiliyor musunuz zihninizde?
İşte bu terk ediş yalnız vatandan ayrılmak değil, aynı zamanda o seferin önünü açmaktır.
Bu çağın Haçlı seferi atlar ve kılıçlar ile değil, düşürülen ekonomiler ile yürümekte. Ve "para" arzusuyla yola çıkarılan insanlık bu sefere bir er olmakta.
Bu seferin önünde son kale olan Anadolu'nun düşmemesi için:
Safları terk etmeyin.
Comentários