top of page

Ä°STÄ°KAMET-3: "ANADOLU"

Anadolu bir kez daha gösterdi hakikate olan sevdasını, "Durun ey kalabalıklar" diyecebilecek cesaretinin hââ gönlünde yattığını ve yola revan olmak için yanıp tutuştuğunu...


MTO başvurularının, biz Bolu Dağı'nda yol alırken açıklanmasıyla başladı yolculuk. Bu yeni heyecan ayrı bir güzellik kattı yola...


Yolun ardından II. Anadolu Seferinin ilk durağı olan Kırşehir'e vardık. Ruh köklerine sımsıkı sarılmış olan Kırşehir talebeleri, "Çağrısı çağ kurmaya neden" sözünün canlı birer emsaliydi deta.


Gece Gaziantep için yola çıktık. Gece yolculuğu yormadı, ne de olsa alışkındık geceleri yol almaya... Karanlığın altında yollar aşarken benim için tüm yolculuğu özetleyen cümleyi kurdu Burak Abi;

"Bu saatte yolda ya tırlar olur ya da deliler."


"Bu çağda yol alabilmek için de deli olmak gerekir." diye geçirdim içimden...


ANTEP - URFA - MARDÄ°N


Antep'in "Zaman bendedir ve mekan bana emanettir" diye haykıran, salonlardan taşan, duvarları aşan ruhu bir umut aşılıyordu kalplere. Gaziantep Kitap Fuarında gerçekleşen konferans ve talebe buluşması bittiğinde bir iki stant hariç fuar adeta kapanmıştı. Geriye yalnız MTO talebeleri ve hakikat şuuru ile beslenmeyi dert bilenler kalmıştı...


Urfa da bu şuur ile beslenmeyi dert edinenlerdendi. Niceliğin nitelikten üstün olduğunu vurguluyordu sanki Urfa talebeleri. Çağa damgasını vurmaya hazırlanıyordu....


Mardin dertliydi... Fakat derdi bir yol gösterecekti elbet ona. Tünelin sonundaki ışığa yürüyordu. Zafere değil sefere talipti. Ve Yusuf Hoca tarihi bir cümle daha kuruyordu o anlarda:


"Müslüman seferîdir. Her zaman yoldadır." diyordu.


Diyarbakır ise sahabeler şehri ruhunu hâla diri tutma gayretinde bir savaş vermekteydi. Ve o sahabenin izinden giderek yeni "öncü kuşaklar" çıkarmanın derdine düşmüşlere de sıcak bir yuva oldu. Müslüman olma coşkusunu iliklere kadar hissettirdi...


TOKAT - SAMSUN


Her şehir o Anadolu ruhunu en derinden taşıdığını gösteriyordu. Tokat'ta da Samsun'da da iliklerime kadar hissediyordum o ruhu...


Tokat'a yaklaştıkça hissedildi Karadeniz'in soğukluğu. Bedenî soğukluğu hissettirdiği kadar gönülleri ısıtmayı da ihmal etmiyordu tabii ki. Güzel geçen programların ardından ayrıldık Tokat'tan. Yolculuğun son basamağı olan Samsun'a uzanıyordu yol...


Samsun'a gece yarısı vardık. Birkaç saate gün doğacaktı. Şafağı söktürmek için yol aldığımız kesindi fakat şafak bizim gelişimiz ile mi sökecek orası Allah'ın takdiriydi...


Günün doğması ile ortaya çıktı Samsun'un bir diğer yüzü. İslâm'ın sancağı kadar yeşildi Samsun. Ve o İslâm sancağının bayraktarı olacak kadar da yürekli!


O günün gecesinde sanki bir destan yazmaya niyetliydi şehir. Salon taşmıştı. En ufak ses dahi çıkmıyordu salondan, herkes pür dikkat dinliyordu. Bu sessizlik hakikatin sesiydi...


YOLCULUÄžUN SONU, YOLUN BAÅžI


Samsun'dan ayrılmamız ile yolculuğun sonuna gelmiştik. Fakat asıl yol yeni başlıyordu... Nice güzel insanlarla tanıştım bu yolculukta. Ve Anadolu ruhunun hâlâ dipdiri ayakta durduğuna tanık oldum.


Anadolu'nun yollarını seyreylerken bir ses işittim Yusuf Hoca'dan,

"Kim demiş Anadolu ruhu öldü diye, Anadolu ruhun kendisidir." diyordu. Bu söz bu yolculuktan sonra artık zihnimde daha da iyi canlanıyordu...


Gece her ne kadar karanlığa gömülse de günün elbet doğacağını bilen, bir mümin duruşuyla zafere değil sefere talip olan Anadolu, işte yeni bir sefere çıkıyor! Çağın prangalarını kıracak, hakikatin çağını kuracak ve hayatı hakikat ile karacak yeni bir sefere...


Zaferi değil seferi talep edenlerin yolculuğu bu yolculuk. Diyarbakır'dan İstanbul'a; Samsun'dan Konya'ya uzanan... Tarihi yapma coşkusunu iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir yolculuk!


Hakikat ordusunun Anadolu seferi.

Her şeyden önce ilk seferi kendi içimize yaptığımız bir yolculuk...

280 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page