Sessizliği ile haykıran bir kalabalığın içinde açtım yine gözlerimi. Etrafımda olanları mahmur fakat dikkatli bakışlar ile anlamaya çalıştım. Bu dikkatli süzüşün ardından bu insanlara "kalabalık" demeye razı olmadı gönlüm. Bir belirsizlik ile var olan, amaçları belli olmayan insanlar ile oluşurdu "kalabalık". Oysa bu bir topluluktu, dünün emaneti ile yarının ferasetini yüklenmiş, yükünü dert edinmiş bir topluluk. Belirsizliğe yer yoktu! Hepsinin gözlerinde kurtuluş meşalesinin ışığı parlıyor, gönüllerinde hakîkatin suyu âdeta bir şelale olup çağlıyordu.
Bir süre sonra giden bir vapurda olduğumuzu farkettim. Bir sağa, bir sola... Sallanıp duruyordu. Fakat yine de istikametten sapmadan yol alıyordu! İstikamet... Sahî nereydi bu vapurun istikameti? Yakınımda oturan birine bunu sormaya yeltendim ki hemen arkamdan bir ses yankılandı! "Bismillahirrahmanirranim" Âdeta gönlüm alev aldı, bir meşale olup ışık tuttu aklıma... Besmele-i şerif ile yola çıkan, ayet-i kerîme ile yol alan bir geminin istikametini sormaya ne lüzum vardı. Elbet hayra çıkardı yolu... Başlar eğik, diller suskun. Tek ses vardı: Allâh'ın kelâmı. Onun kelâmı üzerine bir söz söylemek kimin haddineydi? Demek bu gemideki herkes biliyordu haddini. Haddini bilen, kendini bilir; kendini bilen çağı tanımış demektir. Çağı tanıyan ise yarınlara şekil vermeye muktedirdir. Demek yarınlara yolcu taşıyordu bu vapur, bu insanların hepsi yarına yolcuydu. Peki bu vapur ne zaman varacaktı yarına; ya da limana? Bu insanlar ne zaman ordu olup akacaktı "Alışanların Diyârına"
Sınırdışılığa alışanlar, bâtıla alışanlar; özü ile savaşanlar... İşte bu geminin insanları değiştirecekti bu alışan ve savaşanlar kalabalığını. Neye alıştığını, ne ile savaştığını bilmeyenler diyârını. Peki ne zaman?
Ben zihnimde bu düşünceler ile hemhal olurken bir ses yükseldi kürsüden: "Bizler adım atmak ile mükellefiz, belki 50 yıl, belki de 100 yıl sonra ulaşacağız vuslata... Fakat unutmayın ki sizler öncülerin kuşağı olacaksınız!" Her sözü ile kalbim bir kez daha umut dolarken dalıp gittim hayallere; belki de bu sözler hatırımda kalanlardır yalnızca. Fakat her cümlesi bir iz bıraktı zihnimde... "Bizler adım atmak ile mükellefiz." Evet, belki de 100 yıl sonra bir limanda duracak bu vapur. Her gün biraz daha yol alacak. Ve bir gün gelecek, derya olup akacak bu insanlar: "alışanların diyârına"
Peki bu insanlar yolda katkısı olmayanlar mı olacak, boşa mı yol alacaklar; belki yolun sonunu görmeyecekler... Evet! görmeyecekler belki, fakat onlar asıl cefayı çekenler olacak: ilk direnci kıranlar, yolu kuranlar! Hakîkat istikametinde durmaksızın yol alanlar. Adımlar ister devasa olsun, ister bir karınca misâli. Vazgeçmeden adım atanlar!
Ne mutlu bu yolda adım atanlara,
Ne mutlu öncülerin kuşağına!
Allah'ım Râzı ve hoşnut olsun
Güzel kardeşim ne hoş bir yazı olmuş Maşâallah eline yüreğine o o kocaman yüreğine sağlık.