Dünyayı sultanlar, hakanlar, krallar ve padişahlar yönetmiyor artık. Kendi yolunu kendi çizdiğine inanan dünya halkı; sistemlerden kopuk olmayı, kuralsızlığı, hayatta somutlaşarak benliğini soyutlaştırmayı özgür iradesinin getirdiği "yeni bir çağ düzeni" olarak görüyor. Oysa ne özgürlüğün adı var bu düzende, ne de iradenin...
Hakîkat caddesinde dosdoğru yürümenin "gerici zihniyete" ait bir davranış olduğunu sananlar, ara sokaklara sapmaktan caddeyi dâhî göremez hâldeler. Kendilerine ait olduğunu iddia edebilecekleri bir sokağa sapmanın peşinde, kendi gerçekliklerini ve dünyalarını kurmanın yolunu arıyorlar. Kendilerince sınırdışı olmalılar. Oysa herkesin sınırdışı olduğu çağda, ara sokaklara saparak sıradanlaşıyorlar. Yalnızca hakîkat caddesinde dümdüz yürüyenler sıradışı kalıyor. Yoldan sapmıyor, sapıtmıyorlar...
Sınırdışı olmak gibi bir ihtiyacı mı var insanın, ya da çağın yeni modası mı bu? Ne zamandan beri kendi ihtiyaçlarını belirleyemez oldu insan, kendi modasını kendi seçemez oldu? Bizim ara sokakların müdavimi olan sapkınlarımız, sapkınlıklarının kendilerini daha da öne çıkaracağını, hayranlarının dolacağını, isimlerinin hayatta daha da somut bir hâl alacağını sanıyorlar. Caddeden saparak özgürlüğe kavuştuklarını söylüyorlar, oysa "moda"nın belirlediği şartları hayatlarına kaskatı uygulayarak "gözde" olmanın yolunu arıyorlar. Yeni bir akım oluşturduklarını sanıyorlar fakat en büyük akımın kölesi olduklarını kaçırıyorlar: Özgürlüklerini hakîkat caddesinde bırakıp ara sokaklarda esaret arayanların akımı; işte yeni çağın yeni modası!
Akımlar, kendilerini kendi ağızlarından yüceltmezler hiçbir zaman. Kendilerini düşmanlarını aşağılayarak yükseltirler. Ara sokakları insanlara sevdirebilirler fakat o insanlar hakîkat caddesinden nefret etmedikçe neye yarar ki bu? İnsanlar o yoldan nefret edecek, daha dün yürüdüğü istikamete düşman kesilecek... Böylece yürüyecek bir caddesi de kalmayacak artık; iğrenerek baktığı bir yola dönüşecek o cadde. Ve son çare olarak ara sokaklara sapacak... İşte, akım kendi çağırmadı sokağına o insanları, fakat onları zorunlu kıldı bu yola sapmaya.
Kim kuruyor bu sokakları, kim belirliyor bu akımı; kim seçiyor demodeyi ve modayı... Ara sokakların kölesi olan insanlar hayatta somutlaşarak benliklerini soyutlaştırırken, sokağın asıl sahipleri ise soyutlaştıkça somutlaşıyor. Hayattan uzaklaşıyor, fakat hayata hükmediyor... Kendi benliğini başkalarının yok etmesine izin vermiyor, kendi kaldırıyor. Böylece vakti geldiğinde o benliği yeniden meydana indirecek gücü de oluyor elinde. İşte onlar, ana caddenin ana düşmanları, ara sokakların kurucuları... Fakat zahirden bakınca ne hakikat caddesine düşman duruyorlar, ne de yollarını ara sokaklara düşürüyorlar. Bir sistem var ediyorlar, o sistem çarkına insanları sokuyorlar. Kimini yanlış yollara saptırıyor, kiminin benliğini ara sokaklarda esir alıyorlar. Lakin bu var ettikleri düzende kendileri asla yaşamıyorlar... Yok oldukça var oluyorlar, hükmediyorlar...
Düşmana suç yüklenmez, bâtıl her daim bâtıllığını yapacak, fakat hakîkat caddesinin erleri dik duracak! Peki hakîkat caddesinin erleri, dik durdular mı? Bu kurulan sistem çarkında onların hiç suçu, hatası yok mu? Olmaz mı... Yan yollara hakim olmadan ana yolda yürümek nerede görülmüş? Yolu yalnız kendin yürümeyeceksin, yolu tebliğ edeceksin, en sapkın yollara varanı da bulacaksın, sana en düşman olanı da... Tek kendini kurtaracaksa insan hakkını verebilir mi yürüdüğü yolun?
Ara sokaklara hakîm olmadan, ana caddede yürünmez, gün gelir çıkarlar yan yoldan, önünü keserler caddenin... İstikamet elbette durur olduğu yerde, dokunamazlar ona. Fakat ne yol kalır ne yolcu. Sonra yeniden başlarsın yeni bir yol yapmaya; yola yolcu aramaya. Tüm her şeyini kaybedersin, bir tek istikametin kalır elinde... Olmamış bir şey değil, bugünün hikayesini bilmiyor musunuz yoksa? Yıllar önce kesilmiş yolu yeniden yapıyor, dağılmış yolcuları yeniden topluyoruz. Fakat biz bizden öncekilerin yaptığı hatayı yapmayacağız:
Ara sokaklara da ineceğiz.
Tedbiri alacağız, tebliği yapacağız.
コメント