"İnkılap, büyük adımları değil, büyük ruhları takip etmek ile elde edilir; istiklâl ise mukaddesata inanmış, Allah’a inanmış maziden bize uzanıp bizim varlığımıza girerek ruhumuzu kucaklayışıyla yaşar"
Nurettin Topçu
Büyük haysiyete sahip dediğimiz kişiler sahici bir derdi, borcu sırtlayan, toplumun veçhine yön verecek fikri bir yeniliği ve derinliği poetik ve politik aksiyon ile bunun yanında düşünceleriyle toplumun geçmişinden beri sürdürülmesi gereken büyük “Kader” kozasını işleyen şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetler; halk ve daha sonrasında birey veçhinde kaybedilen “Öz” olarak niteleyebileceğimiz varoluş kaynağını uyarıcı ve bağ kurucu bir idrak ile yeniden canlı tutmaya çalışırlar. Meydana getirdikleri kaynağa ve idraka karşın izledikleri biçimi Matsuo Bashō’nun şu sözü kuşkusuz destekler… "Değişmeyen bilinmeksizin temel inşa edilemez ve değişen bilinmeksizin üslup yenilenmez..." Bu söze ve mücadelelerine bakarak; toplumun özünü koruma ve tekrardan kazanma mücadelesinde bu insanların topluma etki etme amaçlarında kullandıkları hareket öncelikli olan toplumsal değişikliği ve bu değişiklik sonrasında oluşan havayı üstadça bir sentez ile sezerek idrak etmek olur... Yazımızda bahsettiğimiz medeniyet “küheylanlarının” belki de en önemli meseleleri, verdikleri mücadele, ilerleyiş esasları “Tarihi Kadere” sahip çıkmak için bir aksiyon ortaya koymaktır. Yakın zamanda kaybettiğimiz Üstad Sezai Karakoç’un, daha sonrasında çağımızda yaşayan İsmet Özel’in ve “Kuşkusuz bir aşkı, bir derdi, bir bilgisi ve bir ameli olan” Necip Fazıl’ın ve diğer şahsiyetlerin aslında çileleri, aksiyonları budur. Tefekkürlerini, tahayyüllerini bu kaderi canlı tutmaya yordukları tarihin safhalarında görülür. Peki, nedir bahsettiğimiz kader? Osmanlı Devletin'den ve yaşadığımız zamana kadar geçen ve günümüz sonrasına kadar sürecek ilerleyiştir. Bugüne kadar gelen medeniyet birikimini, o zamanların medeniyet amaçlarını, ideallerini günümüz toplumunda yaşatmak bunun yanında bu ideali geliştirmek... Şüphesiz “Kader” kavramını kullanmak bu kaderin, sürekli, şu an durgun lakin canlı oluşundandır. Bu insanlar hakikat ile hakiki bir külliyat ortaya koyarlar toplum ve medeniyetin devamlılığını sağlamak için. Yine bu insanlar; mücadelelerinde bir Lâ ülkesi kurarlar… Şüphesiz mühim olan: Kader birliği yaptıklarıdır. Kendi kaderlerini; toplum, medeniyet kaderine karşın bir tutarlar ve kaderleri ve mücadelesini verdikleri ülke’nin kaderi onlarla birlikte gelir. Kuruyan o gölü ve toprağı yeniden yeşertirler. “Doğu, sonsuzu kucaklayan düşüncesini armağan edecekti insanlığa; Batı tekniğini. Biri ruhtu öteki madde." dedi Cemil Meriç (1). İşte bu şahsiyetler bu medeniyet düşüncesini yenilediler, dokudular, işlediler. Bu noktada bu üç fikir adamını mücadelelerini incelemek gerekir, Yer yer poetikaların’daki mücadeleyi yer yer ise politikalarında…
Dünya sürgününü tamamlayan, bir “Diriliş” sitesi kuran Üstad Sezai Karakoç’a baktığımızda üstadın yeni bir şuur, yeni bir idrak ve yeni bir bilinç kazandırdığı şüphesiz. “İnsanı kendi özgünlüğüne götüren etki ne güzel bir etkidir.” dediği gibi Karakoç, dünyamızda özgün bir etkidir. Üstad Sezai Karakoç için İslam maneviyatını yaşanılan zamanda canlı hale getirdi, o zamanlarda büyük hasar görmüş gülü yeniden diriltti. Özellikle seküler çevrenin ortaya koyduğu yabancı ve özünden uzak bir sanat, edebiyat, tefekkür ortamına o İslamî tefekkürü ve düşünceyi canlı tutarak ve geliştirip yüklü derinlik çerçevesi ile bulduğu diriliş sesini işittirmesini okumamızda belirtmeliyiz. Onun yaptığı zamanla tarihi kaderinden uzak düşmüş olan topluma karşın yeniden tarihi vazifesini yani bahsettiğimiz tarihi kaderi Müslümanca hatırlatmak, “Özü” varoluş senfonisini, şiiriyle düz yazıları ile yeniden çaldı, Hakikat medeniyetiyle hakiki bir ruhu beraberinde getirdi. Sanatında İslam ve peygamberlerin rabıtasıyla iz bıraktı. Kurulan “ligin” kurucusu oldu Karakoç. Belki de bir lig Karakoç olmuştur...
Çilesi mücadelesi, mücadelesi çilesi olan Necip Fazıl’ın mücadelesi davasıyla yanında yürüdü. Erdem Beyazıt Necip Fazıl’ın büyük doğuyla yaptığı etkiyi şöyle dile getirir: Milletimizi öz benliğine dönmeye çağırıyordu, bize kimliğimizi ve kişiliğimizi hatırlatıyordu. Mensubu olduğumuz medeniyetin değerlerini savunuyordu.”(2) Davasının da böyle göründüğünü bunların esas olduğunu dile getiririz. O zamanların Batıcıl, modern üslup ile gelişen ideoloji, düşünce, Necip Fazı’ın ‘Sanat Tefekkürü” bizlere İslami ufku ve durumumuzun dünyada ne olduğunu gösterir. Batı üzerinden Türkiye’nin hedefinde Hedonist ve modernliğin aydınlanma olduğu çağrışımına duruş, kimlik ile öz yurdun vurgusunu yapar. Kısakürek, “Bir gençlik bir gençlik” idealini kurarken milli bilinç iradesini yaşanan zamanda nesillere yaptığı hamle ilerde “büyük adamları” takip eden gençliği ülkenin kültürünü, değerini kucaklayan kişilikleri yetiştirmesini aksiyonunu ele aldığımız yerde mühimdir.
Ve gelelim mücadelesi, sistemle uzlaşmaz, sistemi umursamaz, bir mücadeleye: İsmet Özel’in mücadele tavrı açısından son derece bireysel olduğunu diğer medeniyetimizin fikir adamları ile beraber incelerken kuşkusuz belirtmek gerek. Özel daimi olarak şiiri ve politiği ethos ve majör tutumunu sergiler. “Evet İsyan” bir cihadın adıdır. İktida ettikten sonra dünyanın, Müslümanlara göre bir dünya olmadığını söyler kanımca. Türklük ile Amerikanlaşma’nın seçeneği arasında kalmış halka bir mücadele çağrısını her daim canlılıkla yapıyor. İstiklal Marşı Derneği başkanlığında “millî varlığın” ülke varlığının tehlikede görüldüğü için mücadele eder. Bilhassa vatan savunması, Türk derken bir sarsılmaz direkten, omurgadan bahseder. Global çetelere karşı Türk milletinin izzetini tekrardan hatırlatır ve Türklüğe, Türk olmaya izzet kazandırır. "Ümmetin olduğumuz devlet yeter Hizmetin kıldığımız izzet yeter…” sözü bu şahsiyetlerin kazandı/rdı/kları izzeti yaşanan zamandaki değişimi ve ileriyi görmek, hareket geliştirmek bahsinde bu büyük şahsiyetler dediğimiz kişileri ve külliyatlarını daimi canlı tutmak üzerimizdeki ölü toprağı kaldıracak güçtedir.
KAYNAKÇA
(1)Bu Ülke, İletişim Yayınları, İst, syf:245
(2) Okay,2014:37
Comments