Eğitim sistemimiz bize çok şey öğretmek için hiçbir şey öğret/e/miyor. Kitabın ortasından konuşmaya başladık. Lakin konu o kadar derin ve o kadar önemli ki kitabın başından başlasak sizde okuyacak derman -ki bu sistemde okumak diye birşey yok- olmaz. Lakin bizde yazacak kelâm fazlasıyla olur. Kitap derin ve de sarsıcı...
100 yıllık bir devlet anlayışımız var. Adı da ''Cumhuriyet."
Fevkalâde 'Devrim'leriyle yeni bir devlet anlayışı olup bizleri daha ileriye, 'eski'leri aratmayacak bir konuma getirme çabaları vardı. Ya da biz öyle biliyorduk.
Bize sunulan bu eğitim devrimi ile 'eski'yi geçmek ne kelime, sistem 'eski'nin yanından bile geçemedi. Öyle bir lanet sistem düşünün ki içinden sıyrılmış ve üstüne çamur sıçramamış adamlardan başka adam çıkmasın. Ve öyle bir sistem ki Batı yüzyıllar önce müslüman âlimlerin yaptığı çalışmaları ve de kitapları okullarında okutur iken biz onlardan bihaberiz. Şuan ki eğitim sistemimizde hiçbir tarihi buluşta müslüman alimlerin etkisi anlatılmaz. Onlara sadece namaz kılan, oruç tutan, Kur'an okuyan insanlarmış gözü ile bakılır. Şöyle bir anekdot vermek gerekir. Bir devlet büyüğü bir sözün de şöyle der; "Dünyayı sen mi kurtaracaksın otur Kur'ân'ını oku... Sana karışan mı var? diyorlar.
İyide Kur'ân-ı Kerim okuyunca O da bana;
"Kalk zalimlerle mücadele et, bilim üret, Dünyayı imar et diyor."
İşte biz bu düstur ile yola çıkmış bilim adamlarımızı es geçip Batı'nın sadece bize öğretmek için sunduğu şeyleri okumak ve sonundada Batı'nın istediği kafa yapısı olan "Mankurt" kafa olma yolunda bu sistem ile fevkalâde yol alıyoruz.
Tıbbın Hakiki Babası
Sokaktan alelade bir kişiyi kolundan tutup sorsanız: "Bayım tıbbın babası kimdir?"
Size cevaben: " kim olacak efendi Hipokrattır," diyecek.
Ama hakikat bunu söylemiyor. Hakikatte ise Batı tıpta İbn-i Sina'yı önde görür. Efendi bize kanıt sun kanıt. Boş sözlere karnımız tok. Diyen insan elbet olacak. Biz ise cevaben; Avrupalıların çizdiği bir resim, diyeceğiz. Resim de Tıpta büyük adım atmış 3 adam yan yanadır.
Sağda Hipokrat, solda Galen, ortada ise İbn-i Sina vardır.
Resim de ki ayrıntı ise İbn-i Sina iki büyük hekimin ortasında ve de başında taç olarak figür edilmiş olması. Taç, tıp okuyan insanların mezun olduktan sonra üstüne yemin ettiği Hipokrat'ın değil, zekâsını hâlâ anla/ya/madığımız İbn-i Sinadadır.
Avrupalılar bazı İbn-i Sina kitaplarını 17.yüzyıla kadar Aristo'nun kitabı zannederek, övgüyle bahsediyorlardı. Daha sonra ise Holmyard adındaki bir İngiliz; "Beyler bu kitaplar Aristo'nun değil İbn-i Sina'nınmış," der. Avrupalılar bazı kitapları Aristo'nun kitabı olarak bilmiş olsalar bile o kitaplara sahip çıktılar ve 16. Yüzyıla kadar da ders kitabı olarak okuttular. Çünkü yüzyıllardır onun verdiği eserlerin üstüne eser ortaya koyamamışlardır.
Nizamî-i Arûzi, "Çehar Makale" adlı eserinde, 'El-Kanun fı't Tıbb' için; "Eğer Hipokrat ve Galen yaşasaydı, İbn-i Sina'nın bu kitabı önünde secde ederlerdi," demiştir.
İnsan sormak istiyor: "Bizim elimizde batıdan daha değerli tıp adamları var iken bu batı aşkında ki ısrar niye?" Diye.
Şu hususa da değinmeden edemeyeceğim. Biz batı gibi yapılan icatları ya da buluşları kopyalayıp almadık. Biz mahvolmuş bir Yunan kültürünü hakikat süzgecinde geçirerek kendi kültürümüze kattık. Batı ise sunulanı açık ve net şekilde ÇALDI! İslam alimlerinin bilime katkısı o kadar fazla ki tek söz konunun hülasasını anlatır. Pierre Curie der ki: "Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık."
Burada atomun parçalanabileceğini söyleyen müslüman bilim adamına da gelmek isterdim ama ilk başta dediğim gibi sistem okumaya izin vermiyor.
"Cabir bin Hayyan" ismi burada kalsın merak eden araştırır ya da başka yazımızda denk gelir.
Eğitimsiz Sistem
Yazımızın asıl konusuna dönelim.
Sistemin adı "Milli eğitim."
Çok söze ne hacet yine ismin de "Milli" kelâmı olup milli olmayan bir sistem.
Sorun eğitim sisteminde mi acaba?
Eğitim sistemini bir küme olarak düşünür isek laiklik ana küme olacaktır. Eğitim sistemi ise laikliğin içinde ki bir küçük küme. onun baş sistemi laiklik. Aslında ana konu ve bambaşka bir yazı yazılacak bir konudur laiklik. Biz 'geri' kalmışlıkdan kurtulmak için şeriatı yani ilahi kanunları bırakıp daha çağdaş(!) olabilmek için laikliği seçtik.
Bir bina düşünelim temeli şeriat olsun. O binayı yüksek yapalım. Her katı bir konu olsun. İlk katı eğitim, ikinci katı adalet, üçüncü katı ekonomi...
Böyle böyle binamız yükselsin. Bu binanın yıkılacağını çıkılan katlara bakarak konuşmak abes olur. Temel sağlam olduğu süre zarfında istediğimiz kadar yüksek olsun yapı, Allah'ın izni ile ayakta kalır. Çünki temeli Allah Zülcelallin kanunlarıdır. Temel sağlamdır.
Temeli laiklik yapsa idik ne olacaktı? Ben cevap vereyim. Yapı yıkılmaya mahkumdur. Eğitim sistemi başka berbat, adaleti başka, ekonomisi de bambaşka bir berbatlık.
Biz ekonomide mülk Allah'ındır,
Hukukta kanun koyma yetkisi Allah'ındır,
Siyasette egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır.
Bu düstur ile yola çıkar isek işte o zaman sözde eski olan medeniyet anlayışımızı yakalarız ve hatta geçebiliriz.
Bu millet İslamın hakimiyeti ile yoğrulan bu topraklarda siyasette Yavuz Selim Hanı, edebiyatta Yunus Emreyi, mimaride Mimar Sinan'ı, tıpta İbn-i Sinayı, Hendesede Cezeriyi, Matematikte Ali Kuşçuyu yetiştirdi.Batıdan taklit edilen cari sistem dünya çapında bir ilim adamı yetiştirebildi mi? Batıyı taklide çağıran bu sistem ve havarileri ilerici, biz ise yani İslam ise gerici öylemi?!
Yemin olsun öyle düşünen varsa gerici olmayı yeğlerim...
Comments